| English | Turkish | |||
|---|---|---|---|---|
| Phrasals | ||||
| Phrasals | emerge from (something) v. | (bir şeyden) çıkmak | ||
|
Little new action on immigration and asylum will emerge from Seville. Sevilla'dan göç ve iltica konusunda çok az yeni eylem çıkacak. More Sentences |
||||
| Phrasals | emerge from (something) v. | (bir şeyden) ortaya çıkmak | ||
|
It emerges from all this that there is no democratic control of Europol. Tüm bunlardan Europol üzerinde demokratik bir kontrol olmadığı ortaya çıkmaktadır. More Sentences |
||||
| Phrasals | emerge from (something) v. | (bir şeyden) belirmek | ||
|
After the rain, the sun emerged from the clouds. Yağmurdan sonra güneş bulutların arasından belirdi. More Sentences |
||||
| General | ||||
| General | emerge from hibernation v. | kış uykusundan uyanmak | ||
| General | emerge from hibernation v. | kış uykusundan kalkmak | ||
| General | emerge from obscurity v. | su yüzüne çıkmak | ||
| General | emerge from something as something v. | bir şeyden -e olarak çıkmak/vücut bulmak | ||
| General | emerge from the cocoon v. | kozadan çıkmak | ||
